Sayfalar

2 Şubat 2011 Çarşamba

Anne ben nasıl oldum?

Sevgili güç tutkunu kadınlar sözüm size..
Dönemin 25-35 yaş arası kadınları, okusun, çalışsın, büyük adam/kadın olsun diye yetişti genellikle. Evlenmek, çocuk yapmak ve ev işi gibi şeyleri istemeye bile utandık. Çeyiz biriktirme fikri korkunç demode ve gelenekseldi. O yüzden ilk evlendiğimizde "olum bu evde şarap açacağı yok" diyerek mel mel birbirimize baktık. Okuduk, gezdik, tozduk, felsefik, psikolojik açılımlı sofralarda bulunduk. Nitekim son derece çağdaş, eğlenceli, çılgın bir gençliğin içinde en önemli soruyu unuttuk. Her 3-4 yaşında çocuğun içtenlikle sorup, farklı farklı cevap alabildiği o soru aklımızdan o kadar da kolay çıkmasaydı "Lohusa" dediğimiz dönem daha az yıkımla geçer giderdi.
Neydı o soru?

"Anne ben nasıl oldum?"

Bugünlerde Nurturia annelerinin lohusalık kuyusuna çomak soktu blogcuanne.
Ve Pandora'nın kutusu açılıverdi.
Herkes bir bir döktü ve dökmek istedi içindekileri.
Bende acılı lohusalık hikayemi paylaşmak isterdim ama bu isteğin önünde iki engelim var.
1) Hikaye oldukça gerçek ve kahramanları Allah uzun ömür versin hayatta kimseyi rencide etmek istemem, büyüklük bende kalsın.
2) Çok dramatik bir hikaye olduğundan henüz olayı deneyimlememiş kişileri ürkütmek istemem. En nihayetinde yardımla 3-5 ayda, yardımsız 5-10 ayda atlatılabiliyor anladığım kadarıyla.

Hikayemin özeti: Hayatının her anı çok güçlü duran (olan değil) bir insan olarak beni öyle (güçsüz, şaşkın, korkmuş) görmek tüm cevremdeki insanlarda infial, şaşırma, panik ve ne yaptığını bilememe durumu yarattı. Dünyamın düzelmesi için önce yine benim düzelmem ve toparlamam gerekti.

Araştırmalar (5-10 kadın) şunu gösteriyor ki özellikle günümüz şehirli modern kadını sadece kendinden sorumlu olduğu şahane hayatına, hormonları sayesinde kendinden bile fazla değer verdiği bir canlı girince ve onun sorumluluğunu aldıkları anda error veriyor. Hele de bu kadın biraz mükemmelliyetçi, sabırsız bir yapıya sahipse bu yeni alandaki tecrübesizliği ile çıldırmanın eşiğinde yaşamaya başlıyor. Lohusa sendromu yaşayacak kadın aynı zamanda hamile kaldığını öğrendiğinde üst bilinçle sevinen gizliden hüzünlenen, tırsan kişi ile aynı kişi.

Ben ilk hamile kaldığımda psikoloğa gitmiştim bebeğimi çok istememe rağmen ödüm patlıyordu. Psikoloğum bana iki seansta kafamdaki anne rolünün aslında istediğim anne rolü olmadığını bu sebeple çelişki yaşadığımı buldurttu. Bir de sen mutlaka doğurduktan sonra da gel dedi. Ama ben fırsat bulamadım.

Fakat şahsi deneyimime dayanarak nasıl daha iyi atlatırdım konusundaki fikrimi paylaşmak isterim.
*Doğurmadan gerçek bir yenidoğan görmek fırsat varsa vakit geçirmek.
*Doğum sonrası size bakacak kişiyi seçmek ve yetkinlikleri arasında Sabır, Anlayış, *Empati ve Kriz Yönetimi olması. (Duygusal destek)
*İmkanınız varsa bebek bakımında yardımcı birini bulmak ve bu kişi sizin önsezilerinize saygı duyacak ve bebek bakım tecrübesi ile yumuşak yönlendirmeler yapacak güvenilir biri. (Fiziksel destek) illa ben bakacağım diye hırs yapmaya gerek yok çocuk zaten sizin hele şu dönemi bir atlatın gerisi gelir.
*Mutlaka ev düzeni

Bu dönem gelmeden "Anne ben nasıl oldum"u bilmek, nasıl beslendim, büyüdüm, oturdum, yürüdüm, konuştum bunları bilmek ve unutmamak hayatı bir nebze kolaylaştırabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder