Arkadaşım, bilsen cennetten düşeceğini o elmayı yer misin? Yemezsin..
Neyse milyarlarca yıl geçiyor medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavarın geldiği son nokta; cehennemi dünyada yaşatıp, cenneti yılda iki kere vaat ediyor beyaz yakalı çalışan fanilere.
Biz geçen hafta ilk cennet haftamızı yaşadık, uzatmaları oynayan bir kış mevsiminin sonuydu. Cennetimize, yaz gelmiş adı gibi Ilıca(k).
Bir hafta anne-baba-sarımsak kıkırdayarak uyuduk, gülüşerek uyandık, mamalar her zamanki gibi zor yendi ama ben artık takmamayı öğrendim.
Bu takmama tatil rehavetinden mi dir yoksa artık her şeyi anlayan ve isteyebilen oğlumun kendi için yeterli gördüğü besine saygımdan mı ileri geliyor bilemedim.
Çok olumlu etkileri oldu tatilin, dinlendik desem yalan olur zira yanımızda kurmalı bir bebek vardı, sabah uyandığından akşam yatana kadar her yere girip çıkan, elimizi tutmayı reddeden, merdiven tırmanıp inerken düşen bir lokum.
Ama ruhen dinlendik. Çok güzel koşturmalar bunlar sözü anlam kazandı bende.
Oğlum, sitenin parkında eteğimden ayrılmaya oğlum, tatilde bir cesaret neredeyse bizi bırakıp ayrı oda tutacak kıvama geldi.
Oğlumun iştah probleminin sebebini anladım biraz. Aşırı titizlik esas sorunumuz. Kuma asla oturmadı, suya değip, soğuk olduğunu anlayınca çok ağladı.
Ama yemekleri elleyemediğini keşfedip, bisküvi ( püskevit), grisini, ekmek gibi şeyler verebildim ilk defa eline, reddetmedi. (Survivor Taner Kafası: Hım mutluyum, hımm gururluyum, hımmm oh yeahh)
Tabii her güzel olayın bir sonu var. Tatilin son günü oğlan su kaynattı. Anladı döneceğimizi hafif depresyona bağladı ya da bizim sendromumuz sirayet etti kendisine.
Dönüşümüz tam muhteşem oldu. Hali hazırda ayakları şişti diye sayesinde erken tatile çıktığımız bakıcımız dönemedi. İyileşemediği gibi yatağa bağlanmış, dönmeyi bırak iletişim bile kuramadım kendisiyle.
Dün sabah aradım, kardeşi çıktı, ablam hasta uyuyor dedi hala uyanamadı korkarım. Bende aramadım artık, zaten aylardır hastayım hastayım diye izin üstüne izin almış, çocuğumu güzel havalarda bile parka çıkarmamış bir bakıcıyla çalışıyor(d)um. Artık bir haber bile vermediğine göre kendisi gelmemeye karar vermiş olabilir. Ama ortada kalmış olmam gibi bir gerçeklik söz konusu oldu. Bir de anlamıyorum ben bu kadınları sürekli bir sahtekarlık, yok seni seviyorum, yok oğlunu oğlum gibi seviyorum yalanları bir anda gemi su almaya başlayınca ilk denize atılacakları arasındayız aslında. Almanya’da bir sevgilisi vardı ne zamandır çalışma, ben sana bakarım diyordu, o çeldi kafasını belki. O da başlarım böyle aşkın ızdırabına dedi. Ya da Allah korusun cidden başına bir şey geldi.
6 aylık periodlarla gelenekselleşen “bakıcı arama” zamanım yine gelmiş maalesef. Anneanneyi getirttik, kaçırmadan tutmaya çalışıyoruz bu süre içinde. Acırım acırım sürekli değişen yüzlerle muhatap olmak zorunda kalan oğluma acırım.
Sarımsak’ım, annesinin neşesi, aydınlık gülüşlü, yakışıklı bebesi dün 16 aylık oldun.
Seni çok seviyorum cümlesi sana olan hislerimi anlatmakta aciz.
Canımsın sen benim. Allah sana sağlık, sıhhat, mutluluk versin oğlum, gerisi gelir bir şekilde.