Sayfalar

30 Eylül 2011 Cuma

N'lerim Yok, Can'larım Var

Efenim, bazı bloggerler en'lerini seçmiş. Önce bayram'da Delianne'de gördüm ismimi. En kendi gibi blogger ve en vefalı blogger'lardan biri seçmiş beni. Nasıl onore oldum, nasıl havalara uçtum anlatamam. Öldüm bittim sevinçten. Dün ikinci ödülümü aldım. İklimim ki kendisini doğuma giderken dualarla uğurladığım, aştığı her krizde kendim aşmış gibi sevindiğim tatlı kadın. Mim olayından çok anlamıyorum. Çoğu zaman okunduğumu bile sanmıyorum aslını isterseniz. Ama yine de benim hayatımda mihenk taşı dediğim online ve offline olayları yazasım var.
Doğum olayı en büyük ödülüm, ruhumu saymazsak, tüm bu macerayı tetikleyen ve bu güzel kadınları bana kazandıran olay. Yani o kadar kiloyu almaya, en korkunç rüyadan beter bir lohusalık geçirmeme bile değdi. Doğumdan önce hiç okumamışım anne blogu, varlıklarından bile haberim yok yaş 30. Şuursuzum. Kendi mikro kozmozumu fazla önemsiyorum ama hayatım sahilde yürümek, paten yapmak, sevgiliyle kakara kikiri, işe gidip gelmek, kitap okumaktan ibaret (Allahı var güzel bir hayattı). Ne eksik bilmiyorsun ve ne şahane bir hayatıım var diyorsun. Sonra Sarımsak gelmeye karar verdi, biz de buyur ettik. Benim sırçadan köşk yerle yeksan. Genelde her şeyi bilmeme rağmen, bilmiyorum hacı bu ortamları. Anne, diye bir kendi annemi bilirim. diğer genç anneler ile ayrı dünyaların insanı hissediyorum kendimi bir gün bile empati yapmak aklıma gelmemiş. Bebek sevmezdim, ne komik, ne genç ve ne salaktım.
Neyse paşa geldi, ben hala şuursuz alıp eve gideceğim oyuncak bebeğimi, o emecek, uyuyacak, pıt pıt gaz çıkaracak. Bilemedim artık kalbimin dışarıda atacağını, cehalet sen ne güzel şeysin.
Ve şok. Benden önemli bir şey ben beceriksizin önde gideni.

Sonra ilk olarak Blogcu Anne ile rastlaştım Sarımsak 3 aylıktı. İlk karşılaşma hislerimi hiç unutmuyorum. Acaip bir saygı duydum, anne üstüne üstlük yazıp, deneyimini aktarma fırsatı bulmuş bir anne. Helal olsun dedim. Benim ilkim.
O sayede başka bloglar gördüm. Delianne beni can evimden vurdu. Zaten deliliğe çok yakındım hep, üstüne hem annelik deneyimini paylaşan hem de negatif ruh hallerini anlatmakta beis görmeyen çok İNSAN bir kadın. Kendine deli diyor, o deliyse keşke herkes delirse dünya şahane bir yer olsa. Bana hissettirdikleri için.

Ardından çok eğlenceli bir şey gördüm, yapıştım resmen, en büyük hayranlarından biriyim. Olmadık işler yapan bir kadın. Oğluna check list yapmasıyla beni benden aldı.

Gördüm ki ne ararsam bir anne zaten yapmıştı. Girişimci, cesaret veren, yaratan paylaşan kadınlar. Özgüranne, Miracık, Kitubi

Hepsi bir ağızdan bir internet sitesini konu etti dönem dönem, bir logo vardı köşede. Sosyal paylaşım yapılan bir yer: Nurturia sosyal hayat internet üzerinden olabilirmiş onu öğretti. Burada blogu olan, olmayan birbirinden değerli, zeki, şahane kadını tanıdım. En yakınlarımdan yakın oldular. Kendime bile itiraf edemeyeceğimi onlara anlattım. Birlikte ağladık, birlikte güldük. Hiç sanmazdım böyle bir deneyim yaşayacağımı, artık facebook'tan tanışıp evlenenleri anlıyorum desem yeridir.

Geçen gün, oğlum hasta ben keyifsizken,  Babu'm ve dünya yakışıklısı oğlunun sesini duyup sevinçten deliye döndüm. Laz david'im "Eren çabuk iyileş" diyordu blip.me'den. Sanki benim kardeşim, can'ım. Sanki değil öyle işte. Sonra Reyhan'ım, Meltem'im, normal hayatta yaklaşamayacağım kadar yerinde, hanımefendi, becerikli sosyetik Şebnem, Zelal Hanımlar. Ve aramızdaki ten ve ruh uyuşmasını görmezden gelemeyeceğim Derya'm.

Babu'm okuduğu kitaptan şu alıntıyı yapmış, ne kadar doğru.
İnsanların yakın arkadaş olma sebeplerini kim bilebilir? Yürüyüşlerinde bir şey. Belki detone sesleriyle şarkı söyleyişleri…
Salman Rushdie - Doğu, Batı

seviyorum uleyyynnnnn
yine mim olmadı galiba ama neyse...

20 Eylül 2011 Salı

Hello World

Biraz birikti yine bugünlerde kafamdakiler..
Bakıyorum bölük pörçük bir tivit girmişim, bir anı defterine yazmışım falan şu blogun derli topluluğu hiç birinde yok ne yalan söyleyeyim..

Öncelikle sabah alt kat komşuma mektup bıraktım, ve buranın adresini verdim. Sevgili komşu, aç o perdeleri, çık o evden, ben bir üst katındayım ve her zaman sana yardıma hazırım, çocuk bakımından fazla anlamam ama bizim evde bir bakıcı da var. Biraz kop o lohusalığın karanlık dehlizlerinden, yoksa gelip seni zorla çıkaracağım. Niye taktı bana bu üstteki manyak dersen eğer, gözlerinden tanıdım seni, %20 kadına bu şiddette geliyor LH hormonu maalesef daha önce bana da gelmişti. O yapayalnızlık, kalabalık içinde hiç anlaşılamama bana çok tanıdık. Sadece bil ki GEÇECEK. Sen bir sene sonra oğlunla parka gideceksin, onunla oyun oynayacaksın. Hayat ve her şey yoluna girmiş olacak.

Bizi sorarsan iyiyiz bilog, Sarımsak büyüyor tüm hızla, iyice ele gelen boğuştukça keyif veren bir çocuk oldu. Boğuşmak hangimizi daha mutlu ediyor bilemiyorum. Her sabah işe yarım saat geç geliyorum bu boğuşma  meselesinden. 20 aylık olacak 4 gün sonra. Artık kelimeleri bilinçli söylüyor belki kelime demek haksızlık olur heceleri diyelim. Bakıcısına Anne demiyor yuppi.. Cidden kaldıramazdım bunu. Bakıcısına bastıra bastıra Liyyaaa diyor. Bana ise anne, evet biliyorum biraz salağım J
Şaka yapıyor, plan kuruyor, bol taklit yapıyor en çok ne isterse onu yapıyor. Korkunç İki’nin nefesini ensemde hissediyorum sıklıkla.

Bir kadının en büyük aşkı, kendi doğurduğundan başkası değildir diyorum. Yapın arkadaşım, büyük AŞK hiçbir şeye benzemiyor.

Diyorum ya kafa bölük pörçük hayatımda iki belirgin vurgu var biri annelik, diğeri ise şaşırtıcı bir gelişmeyle “İŞ”. Evet hiç beklemediğim yerden geldi soru bu sefer nasıl cevaplayacağım bilemedim. İş hayatında gerçekten heyecan veren bir noktadayım ki bunu hayal edecek kadar hayal gücüne bile sahip değilim. Hem iş, hem annelikte ortak noktada birleşim kümesi: Dijital
Anne olacağımı öğrendiğimden beri Dijital Anne’lerden biriydim ben. Öyle ki doktorum bana 26. Haftada sana bu hafta 35. Haftadan soracağım diye espri yapabiliyordu. Gerekli gereksiz her bilgiyi emdim, vücut bir noktadan sonra absorbe edemiyor, işe yaramayan bir kısmı bünyemden atıldı. Annelik, benim aktif sosyal hayatımı sanal mecrayı taşımama sağladı. Hayatımda en çok internet kullandığım dönemim son 2,5 yıla tekabül ediyor.  Neyse kullandıkça sevdim, kafamı boşalttım, gevezeliklerimi yazarak döktüm, deşarj oldum falan. E ben neden internetle ilgili bir şey yapmıyorum derken karşıma fırsat çıktı. İnternetle ilgili ama klasik bildiklerimi yapıyorum derken karşımda bir fırsat daha çıktı. Şimdi internetle ilgili bilmediğim bir işin sorumluluğunu üstlendim. Allah yüzümüzü kara çıkarmasın. Bilmediğim ama çok ilgi duyduğum ve heyecanlandığım bir alan Dijital Pazarlama. Bu konuyu ilerleyen günlerde site açılırken tekrar gündeme getireceğim şimdilik sadece beni sevindiren bir gelişme J

Sonra bir de ben var, Fulya. İş, ev doğrusunda 1 km kare sınırlar içinde gül gibi yaşayıp gidiyorum işte. Şu günden bir sene öncemi hatırlayıp, her sabah ve akşam şükürler ediyorum şimdiki halime.
Mevsim geçişlerini fark edebiliyorum, aşktan meşkten bahsedebiliyorum, çiçeklere, kuşlara dikkat edebiliyorum, içimden gelerek geyik yapıyorum, sinema’ya gidiyorum, hatta akşam arkadaşlarımla buluşuyorum, instagr.am'la resimleri şekilli yapıp ekliyorum falan.
Ve bütün bunların kıymetini deli gibi biliyorum.
Aşk diyorum, Sarımsak benim büyük aşkım, iş ile aşk kelimesi bazen yan yana geliyor ki inanılmaz bir gelişme, sonbahar aşk, şarkılarda aşk ama aşk en çok yazdırıyor ondan seviniyorum.
Kokain kullanacak maddi duruma sahip değilim, ilişkiden ilişkiye atlayacak manevi yapım da yok, olmayan yaratıcılığımı körüklemek sonbahar kokusuna, aşkın başka başka hallerine kaldı, napalım.

16 Eylül 2011 Cuma

NURTURIA’DA


… çocuklar etrafında dönen ama bununla sınırlı kalmayıp, kariyer, cinsel yaşam ve aile koçluğuna giren sohbetleri ÇOK SEVİYORUM.

… sorulara cevap verememek ya da her bebek doğurmuş kadına öneremeyecek kadar vakitsiz olmayı HİÇ SEVMİYORUM.

 OLMASAYDI kesin terfi ederdim. İş - güç yaptırmıyor bu meret. Bir gün romantik- komedi, bir gün aksiyon, bazen fantastik korku, bazen sit-com izlemek gibi.

… çok yakınlarımdan bile yakın hissettiğim arkadaşlarım VAR.

… yok YOK.

KEŞKE doğurmadan önce tanısaydım, bilseydim, kullansaydım. eminim harika bir lohusalık geçirir, dilediğimce bebeğimi kucağıma alıp, emzirirdim.

2 Eylül 2011 Cuma

Zıtların Uyumu

Son derece konforsuz bir ortamda, son derece konforlu bir tatil yaptım, döndüm.
Karavan kampındaydım 6 gün ama bakıcımızla.
Karavanın artıları:
Aman Allah’ım o ne güzel tatildi. Tüm krizleri fırsata çevirdim. Önce sabah 06:30 uyanma rutinini, sabah denize girme saati olarak belirledim.
Tüm gün deniz kıyafetiyle ve üzerimde tuzla takıldım. Sarımsak’ım nezle oldu hafif geçirdi ama ilk gecesinde burnu tıkandığından çığlıklar atarak uyandı. Ben bu uyanışı karavanın önündeki salıncakta sarıp sarmaladığım oğlumla yıldızları seyrederek, hafif hafif sallanma eşliğinde fırsata çevirdim.
Ardından ben nezle oldum ama ağır geçirdim hiçbir planımı aksatmadan denize girerek, güneşte uyuyarak ve theraflu’nun vücuttaki uyku hissiyle hamakta kitap okuyarak fırsata dönüştürdüm. Akşamları Sarımsak uyuduktan sonra, çıktık balıkçılarda yemek yedik, arkadaşlarımızla görüştük, aile ziyaretimizi yaptık. Tam tadında bir bayram yaşadık. Hastalığa kafa takmamak işe yaradı fiziksel rahatsızlığı, ruhsal rahatlık yendi bu sefer.
Sezon finalimdi bu tatil. Çok sevdiğim Yaz’dan ayrılıyorum kolay değil.
Karavanın eksileri:
Ortak kullanılan WC, duş kabinleri
Bakıcımızın konforsuz ortamlardan hoşlanmaması ve bunu her fırsatta dile getirmesi (ki kağıt tabak, bardak kullandık)
Sonbahar’ın ve Kara Kış’ın benim için Yaz gibi geçmesini, sizin için nasıl isterseniz öyle geçmesini ama mutlaka sağlıklı ve mutlu geçmesini dilerim.